Magnus von Horn’un yönetmenliğini üstlendiği *The Girl with the Needle*, izleyiciyi 20. yüzyılın başlarındaki Danimarka’nın karanlık ve kasvetli atmosferine götürüyor. Film, gerçek bir hikâyeden esinlenerek, ekonomik zorluklar ve toplumsal baskılar altında ezilen kadınların trajik yaşamlarını gözler önüne seriyor. Başroldeki Karoline (Vic Carmen Sonne), savaşın ve yoksulluğun pençesinde hayatta kalmaya çalışan genç bir kadını canlandırıyor. Film, onun çaresizliği ve hayatta kalma mücadelesi üzerinden, dönemin toplumsal dinamiklerini ustalıkla işliyor.

Film, Karoline’in hayatındaki dönüm noktalarını işlerken, izleyiciyi derin bir empatiye sürüklüyor. Karoline’in hamileliği ve bu süreçte karşılaştığı zorluklar, onun çaresizliğini daha da derinleştiriyor. Bu noktada, Trine Dyrholm’un canlandırdığı Dagmar karakteri devreye giriyor. Dagmar, ilk başta yardımsever bir figür gibi görünse de, gerçek yüzü ortaya çıktıkça hikâye daha da karanlık bir hal alıyor. Film, bu iki kadının kesişen yollarını ve aralarındaki dinamikleri etkileyici bir şekilde ele alıyor.

Siyah-beyaz sinematografi, filmin atmosferini güçlendiren önemli bir unsur. Michał Dymek’in görüntü yönetmenliği, her kareyi bir tablo gibi işleyerek izleyiciyi adeta hikâyenin içine çekiyor. Frederikke Hoffmeier’in müzikleri ise filmin gerilim dolu atmosferini tamamlıyor. Elektronik tınılar ve rahatsız edici ses efektleri, izleyicide sürekli bir huzursuzluk hissi yaratıyor.

*The Girl with the Needle*, yalnızca bir dönem draması değil, aynı zamanda kadınların bedenleri üzerindeki kontrol ve toplumsal yargılar üzerine güçlü bir eleştiri sunuyor. Film, Karoline’in yaşadığı trajediler üzerinden, kadınların tarih boyunca maruz kaldığı baskıları ve eşitsizlikleri sorguluyor. Bu yönüyle, günümüz dünyasında hâlâ tartışılan konulara ışık tutuyor.

Sonuç olarak, *The Girl with the Needle*, izleyiciyi derinden etkileyen, karanlık ama bir o kadar da düşündürücü bir yapım. Vic Carmen Sonne ve Trine Dyrholm’un güçlü performansları, filmin duygusal yoğunluğunu artırırken, Magnus von Horn’un yönetmenliği, bu hikâyeyi unutulmaz kılıyor. Ancak, filmin ağır atmosferi ve sert gerçekçiliği, herkese hitap etmeyebilir.