Sinefil Seçkisi (Günün Filmi)
Moderatörler: Moderatör, CoMod, Editör, Yönetmen
-
Konu yazarı - SineTayfa
- Mesajlar: 344
- Kayıt: 27 Ağu 2024
- Başlıklar: 83
- Şehir: Kocaeli
- Yaş: 46
- İletişim:
Sinefil Seçkisi (Günün Filmi)
Bu başlık altında sinema tarihinin dikkat çekici yapımlarını sizlerle paylaşacağım.
-
Konu yazarı - SineTayfa
- Mesajlar: 344
- Kayıt: 27 Ağu 2024
- Başlıklar: 83
- Şehir: Kocaeli
- Yaş: 46
- İletişim:
Re: Sinefil Seçkisi (Günün Filmi)
The Empire Strikes Back (İmparator; 1980) ve Raiders of the Lost Ark (Kutsal Hazine Avcıları, 1981) filmlerinin senaristi Lawrence Kasdan'ın tartışma yaratan ilk yönetmenlik denemesi olan Ateşli Vücutlar, gösterime girdiğinde şiddetli ve çok çeşitli tepkilere yol açmıştı. David Chute film için, "Belki de şimdiye kadar çekilmiş en iyi İlk film ," derken, Pauline Kael sertliğiyle ünlü bir eleştiri yazarak, filmin kasıntılığıyla ve neo-noir'a (yeni kara film) öykünüşüyle alay etmişti.
Ateşli Vücutlar, kara filme borçlu olduklarını gizlemeye çalışmaz. Ned Racine (William Hurt), Florida'nın küçük bir kasabasında çalışan tembel, kadın düşkünü bir avukattır. Korkunç bir sıcak hava dalgasının ortasında tesadüfen, yakınlardaki bir banliyöde yaşayan zengin, evli bir kadın olan Matty Walker'la (Kathleen Turner) tanışır. Aralarında ateşli bir ilişki gelişir hızla. Kısa süre içinde Matty, Ned'i, sonsuza dek beraber olabilmeleri için kocasını öldürmeye ve bunun kendi fikri olduğunu sanmaya ikna etmiştir bile. Cinayetten sonra Ned çeşitli açılardan ihanete uğrar. En başından beri Matty tarafından seçilmiş ve tuzağa düşürülmüş olduğunu öğrenir. Matty kendini ölmüş gösterince Ned hapse girer. Burada biraz araştırma yapar ve Matty'nin aslında başka bir kadının yerine geçtiğini öğrenir ama artık bir şey yapmak için çok geçtir. Son plan Matty'i yeri belli olmayan bir tropikal adada güneşlenirken gösterir.
Ateşli Vücutlar, gizemli, seksi bir kadının, sevimli, çekici ama ahlaksız erkek kahramanın hayatına girdiği ve onu mahvettiği tipik kara film olay örgüsünün yanı sıra hızlı ve şık diyaloglarıyla ve güvenilmez ama yine de büyüleyici "femme-fatale" betimlemesiyle de kara film özellikleri gösterir. Geçen zamanla, Kasdan'ın filmine verilen olumlu tepkiler baskın çıkmış ve Ateşli Vücutlar'ın, Double Indemnity (Çifte Tazminat, 1944) ve Out of the Past'a (Geçmişten Kaçış, 1947) saygı sunması gibi, Ateşli Vücutlar'a saygı gösterisinde bulunan neo-noir'lar -Blood Simple (Kansız, 1984) ve The Last Seduction (Son Tahrik,1994) gibi- çekilmiştir.
Ancak Ateşli Vücutlar'ın, onu klasik kara filmlerden ayıran yıkıcı bir niteliği de vardır. Film, erotik gerilim denilen türe daha yakındır. Eski filmlerde üstü örtülü bir biçimde İma edilenler, bu filmde ön plana alınmış ve görselliğin odağı haline getirilmiştir. Hurt ve Turner arasındaki uzun süren hafif pornografik seks sahneleri, günümüz cinselliğinin daha serbest standartları için bile şoke edici ve müstehcendir.
-
Konu yazarı - SineTayfa
- Mesajlar: 344
- Kayıt: 27 Ağu 2024
- Başlıklar: 83
- Şehir: Kocaeli
- Yaş: 46
- İletişim:
Re: Sinefil Seçkisi (Günün Filmi)
Roman Polanski'nln İlk İngilizce filmi Tiksinti; sadece cinsel panik çağrışımları nedeniyle değil, aynı zamanda sesin ustalıklı kullanımının, seyircileri hayal güçlerini sayısız şekillerde çalıştırmaya yöneltmesi nedeniyle de hâlâ yönetmenin en korkunç ve en huzursuz edici eseri olma özelliğini koruyor. Ayrıca gittikçe açılan geniş açılar ve alan derinliğinin yanı sıra daha başka görsel stratejiler de kullanarak rüyaların, hayal gücünün ve günlük gerçekliğin aynı süreçte işlendiği öznel ruh halleri nakleden Tiksinti, Polanski'nin İlk siyah-beyaz filmlerinin en dışavurumcu örneği. Böylesi bir dışavurumcu üslubun sonuçlarından biri de öykünün geçtiği sıradan apartman dairesinin gittikçe azap çeken bir bilincin biçim ve kalıbına girmesi.
Catherine Deneuve, erkeklerden korkan ve ablasıyla Londra'da yaşayan, sakin ve sessiz deli, Belçikalı manikürcü Carole Ledoux rolünde en etkileyici oyunculuklarından birini sergiliyor. Yan odada sevişmelerinden bile rahatsız olduğu ve korktuğu ablasıyla sevgilisi tatile çıkınca, Carole'un korkuları ve apartman dairesindeki yalnızlığı, derisi yüzülmüş meymenetsiz bir tavşanın da aralarında bulunduğu pişmemiş yemeklerle birlikte iyiden iyiye artar. Ortaya gittikçe şiddetli ve korkunç sonuçlar çıkarken, Carole'un deliliği daha da belirginleşir.
Tiksinti; anlatı açısından, sadece zaman zaman başarıya ulaşır ve vaka analizi açısından, bazen çok açık görünür ama öznel kabus açısından, sersemletici bir si nema eseridir. Ustalıkla ayarlanmış şoklar ve birçok açıdan yavaş yavaş gelişen bir dehşet duygusuyla oluşturulmuş bu korku filmi; Polanski'nin daha sonraki korku filmlerinin çoğu için bir tür şablon oluşturdu. Polanski'nin filmleri, yalnızlık ve klostrofobiyi ele alırken, 1976 yapımı The Tenant (Kiracı', Polanski başrolü oynamıştı) ve çeyrek yüzyıl sonrasının The Pianist'i (Piyanist) gibi birbirinden tamamen farklı ça lışmalar içerir. Yine de Polanski, 1984 yapımı otobiyografisinde, alaycı bir ifadeyle, kendisi ve ortak yazarı Gérard Brach'ın Tiksintiyi aslında "amacı olan bir araç olarak" daha doğrusu, Deneuve'ün kız kardeşi Françoise Dorléac'm oynadığı, daha az ticari olsa da çok daha kişisel bir İngilizce film olan Culdesac‘ı (Çıkmaz Sokak, 1966) finanse etmelerine olanak tanıyacak ticari bir başarı olarak gördüklerini yazdı.
-
Konu yazarı - SineTayfa
- Mesajlar: 344
- Kayıt: 27 Ağu 2024
- Başlıklar: 83
- Şehir: Kocaeli
- Yaş: 46
- İletişim:
Re: Sinefil Seçkisi (Günün Filmi)
Aura Oscar Adaylıkları: Carlos Cuarón, Alfonso Cuarón (senaryo)
Venedik Film Festivali: Alfonso Cuarón, Carlos Cuarón (senaryo), Gael García Bernal, Diego Luna (Marcello Mastroianni Ödülü), Alfonso Cuarón (Altın Aslan adaylığı)
İlk bakışta basitmiş izlenimi veren bu çok katmanlı filmin hayranları bile, onu överken genelde iki ana türden birine indirger: gençlik filmi ya da şehvetli bir yol filmi. Ananı da, görünürde, iki çocukluk arkadaşı Tenoch (Diego Luna) ve Julio'nun (Gael Garda Bernal) yaşça daha büyük bir kadınla (Ana Morelos) çıktıkları uzun yolculukta başlarından geçenleri konu alıyor. Bu üçlü, mitolojik bir kumsalın arayışı içinde Meksika'yı bir ucundan diğer ucuna kat ederken, ülkenin toplumsal açıdan genelde filmlerde gösterildiğinden daha karmaşık ve dinamik şekilde tasvir edilmesini sağlayan yöreler ve insanlarla karşılaşıyor.
Bununla birlikte Alfonso Cuarun'un filmi, gençlik/yol filmi karışımının altında, hem sınıf, kapitalizm ve küreselleşme hem de bu unsurların dinamiklerinin insanın ailesini geçindirme becerisinden, cinsel arzularının şekillenmesine kadar her konuda oynadığı rol üzerine ustalıklı ve derinlikli bir deneme, iki çocuk arasında için için kaynayan gerilim, sonuç olarak zıt sınıfsal konumlarından, içerlemelerinden ve gizli ön yargılarından kaynaklanıyor. Film, çekinmeden ortaya koyduğu politikası, baş döndürücü şehveti ve cinselliği fütursuzca yüceltmesiyle, 20. yüzyıl sonlarıyla 21. yüzyıl başlarında yeniden canlanan Meksika sinemasının en iyi örneklerinden biri.
-
Konu yazarı - SineTayfa
- Mesajlar: 344
- Kayıt: 27 Ağu 2024
- Başlıklar: 83
- Şehir: Kocaeli
- Yaş: 46
- İletişim:
Re: Sinefil Seçkisi (Günün Filmi)
Konformist (1970)
Bernardo Bertolucd'nin bu filminin adı, Mussolini'nin faşist hükümetini sorgusuz sualsiz kabullenen Marcello Clerici'ye (Jean-Louis Trintignant) gönderme yapıyor. Marcello, gizli polise katılır ve yeni bir eşi de (Stefania Sandrelli) kapsayan yeni bir yaşama başlar. Ama halayının gizli bir amacı vardır: Antifaşist hareketin öncülerinden yaşlı bir profesörü (Enzo Tarascio) öldürecektir. Ancak Marcello, bastırılmış çocukluk anılarının da etkisiyle, görevinin meşruluğundan kuşku duymaya "başlar.
Başlığıyla bu kadar çelişen bir başka film daha var mı? Konformist, cüretkar biçemiyle açıkça küstah; konformizm, filmin amaçladığı en son şey. Filmin doğru sal olmayan bir anlatımı var; geriye dönüşlerle zaman içindeki ileri geri sıçramalar, Trintlgnant'ın canlandırdığı karmaşık ana karakterin daha ayrıntılı bir portresini çizmeye yarıyor. Daha da şaşırtıcı olanı, Vittorio Storaro'nun görüntü yönetimi. Renk kullanımı, kamera açıları ve set tasarımı öylesine iyi ki çoğunlukla öykü, imgelere hizmet eder gibi görünüyor.
Tüm bunlar üstün bir görsel güzelliğe sahip; gizli suikastçılar ve politik entrikalar hiç bu kadar stilize görüntülenmemiştlr. Yine de filmin politik yönü hiçbir zaman bütünüyle arka plana düşmüyor. Sonuçta faşist işbirlikçiler aleyhine bir iddianame bu film. Marcello karakteri de yaşamını başkalarının güçlü (ve yanlış) inanışlarına göre düzenlemenin bedelini ödeyen iradesiz bir yandaş olarak resmediliyor.
Bertolucci öyküyü, tuhaf bir biçimde, belirsiz bazı psikolojik öğelerle bulandırıyor. Anlaşıldığı kadarıyla Marcello'nun davranışları, çocukluğundaki bir cinsel deneyime dayanıyor; yani düzen merakının kökeninde şiddet ve cinsellik ilişkisi var. Sanki faşist partiye katılma kararını, bir şekilde eşcinselliğini bastırmak için almış. Ama tıpkı filmin büyük bölümü gibi, filmdeki psikanaliz de genel olarak yüzeysel ve izleyiciye meselenin özüne ilişkin pek bir şey vermiyor. Yine de Bertolucci, bazıları açık, bazıları dolaylı pek çok simgesel gönderme ve imge kullanarak bu bulanık psikolojiden yararlanıyor. Tüm bunları izlemekse büyüleyici.
-
- Benzer Konular
- Cevaplar
- Görüntüleme
- Son mesaj
-
- 9 Cevaplar
- 477 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen sesizadam
-
- 22 Cevaplar
- 2275 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen kuzeydebiryer
-
- 20 Cevaplar
- 1858 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen sesizadam
-
- 41 Cevaplar
- 4219 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen svsknr
-
- 4 Cevaplar
- 528 Görüntüleme
-
Son mesaj gönderen kuzeydebiryer
Kimler çevrimiçi
Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir