[İNCELEME] the Architect (Mimar) 2006 - Matt Tauber

Moderatörler: Moderatör, CoMod, Editör, Yönetmen

Cevapla
Kullanıcı avatarı

Konu yazarı
byKush
Yönetmen
Mesajlar: 336
Kayıt: 27 Ağu 2024
Başlıklar: 30
Şehir: Mersin
Yaş: 54
İletişim:

[İNCELEME] the Architect (Mimar) 2006 - Matt Tauber

  • Alıntı
  • Beğenmek için giriş yapmalısınız

Mesaj gönderen byKush »


Leo Waters bir mimar. 20 yıl önce belediye için tasarladığı toplu konut projesinde yaşayan Tonya Neely tarafından "çürüdüğü" iddiasıyla projenin yıkım dilekçesine imza atması için ziyaret ediliyor. Henüz ekonomik ömrünü tamamlamamış bir binanın tamir ve tadil edilerek kullanılabilirliğine inanan Leo buna şiddetle karşı çıkıyor. Yaptığından pişmanlık duyup projeyi renove ederek günün kullanım şartlarına uyduruyor. Göz ardı ettiği şey; Tonya'nın binanın çürümesinden kasteddiğinin içindeki yaşantının olduğu gerçeği. Bu tartışmaya şahit olan aile bireyleri içinde bulundukları durumu daha da sorgular hale geliyor.


Bu filmde aksiyon yok. Patlayan binalar, fışkıran kan yada şekil değiştiren insanlardan oluşan muhteşem görsel efektler de kullanılmamış...

Bu filmde insan var... Hem de her haliyle, her duygusuyla.

Resim

Sözlük anlamına bakıldığında mimarlık; "insanların yaşamasını kolaylaştırmak ve barınma, eğlenme, dinlenme, çalışma gibi eylemlerini sürdürebilmelerini sağlamak için mekanlar düzenleme sanatı"dır. İçinden ruhu aldığınızda doğrudurda. Mimar canlının yaşam standartlarını yükseltmek adına bir anlamda hayatı tasarlar. Frank Lloyd Wright "mimarlık biçim haline gelmiş yaşamdır" demiş ve belki de en kısa, en güzel tarifi yapmış. Herşeyi tasarlamak kanına işlemiştir mimarın...

Peki ya ellerinden akıp giden hayatı farketmezse neler olur? İnsanları mutlu etmek için mekandan yola çıkarak hayatlar tasarlarken, omzunun gerisinde kalan kendi hayatı ve ailesini göremezse neler olur?

Bu filmde bir adam var; yaptığı işle insanların mutlu olmasını amaçlamışken, ailesinin mutsuzluğunu inşaa ettiğini görememiş.
Bu filmde bir kadın var; yaşadığı tüm sıkıntı ve zorlukların bedelini yaşadığı mekana ve bu mekanı tasarlayana ödetmek isteyen.
Bu filmde bir oğul var; hayatı başarılı bir babanın gölgesinde kalmış, kendine yeni bir kimli yeni bir hayat arayan.
Bu filmde bir kız var; bir an önce büyümek, toplumda farkedilen biri olmak daha da önemlisi sevildiğini hissetmek isteyen.
Bu filmde bir eş var; yıllarca yaşadığı dingin hayatın aslında yaşamak istemediği bir hayat olduğunu geçde olsa anlayan.
Bu filmde genç bir insan var; yaşadığı çevreye, içinde olduğu bedene ayak uyduramayan, kendine yer edinemeyen.

Bu filmde bir tuhaflık var; Hollywood filminde olması gerektiğinden fazla duygu var. Evet evet buldum, bu filmde bir hata var; bu film aslında daha çok izleyiciye ulaşabilmek adına Hollywood filmi taklidi yapan bir Avrupa filmi.
* Ohooo vizontele daha çok yanar oglum; sinemaya benzer mi? Ben en çok sinemayı severim, sinema başka bi'şey.
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 0 misafir