Sitemiz, yayın hayatına SİNETAYFA ismi ile devam edecektir. Adresimiz, https://sinetayfa.com olarak değişmiştir.
İyi forumlar...

Bugün Hangi Filmi İzlediniz?

Sinemayla dolup taşan muhabbetler için bu başlığı kullanabilirsiniz.
Kullanıcı avatarı

Zorba
Sinefil
Mesajlar: 25
Kayıt: 28 Ağu 2024
Şehir: Edirne

Bugün Hangi Filmi İzlediniz?

Okunmamış mesaj gönderen Zorba »



Ingmar Bergman’ın 1966 yılı psikolojik dram filmi

Kesinlikle bu herhangi bir film değil dahiyane bir iş… Derin psikoloji birikimi, aynı zamanda da sinema okuması becerisi gerektirdiği kesin.

…İzledikten sonra film hakkında analizlere baktığımda Bergman’ın sinema karakterinin kendi çocukluğunun travmatik durumlarından etkilendiği ifade ediliyor.

Bu filme ilham kaynağının 1965’te bir iç kulak enfeksiyonu geçiren Bergman, sürekli olarak, hatta uyurken bile baş dönmesi yaşar. Başında bir bantla haftalarca yatağa bağlanan Bergman, doktorunun tavana boyadığı bir noktaya bakarak baş dönmesini önlemeye çalışır. Ama her bakışta oda fırıldak gibi dönüyormuş hissine kapılır. Bergman tavandaki noktaya konsantre olarak iki yüzün birbirine karıştığını hayal etmeye çalışır ve bu ona biraz olsun yardımcı olur. İyileştikten sonra pencereden dışarı bakar ve bankta oturan hemşire ve hastayı görür. Bergman’ın başyapıtı Persona işte bu hasta-hemşire ikiliği ve birbirine karışan yüzler üzerinde temellenir.

…Film psikolojik analiz bakımından Bergman’ın başyapıtıyla aynı ismi taşıyan Persona kavramı, Carl Gustav Jung’un en temel teorilerindendir. Buna göre, dünyaya gösterdiğimiz dış yüzler, başkalarının görmesine izin verdiğimiz kendimizin parçası Personamızdır…

…Çok detaylı değerlendirmelere ve teknik,psikolojik,sinematografik detaylara sahip bu filmin detaylı araştırması herkesin kendisi adına yapması gerektiği ve çok kıymetli olduğuna dair kanaatimle filmden alıntı şu cümleleri kendi duvarıma da ekleyerek ayrıca buraya da bırakıyorum.
…Benim anlamadığımı mı sanıyorsun? Var olmak denilen o umutsuz düşü… Olur gibi görünmek değil, var olmak. Her an bilinçli, tetikte… Aynı zamanda başkalarının huzurundaki varlığınla kendi içindeki varlık arasındaki o yarılma… Baş dönmesi ve gerçek yüzünün açığa çıkarılması için o bitimsiz açlık… Ele geçirilmek, eksiltilmek ve hatta belki de yok edilmek… Her kelime yalan… Her jest sahte… Her gülümseme yalnızca bir yüz hareketi… İntihar etmek? Hayır. Fazlasıyla iğrenç… İnsan yapamaz ama hareketsiz kalabilir, susabilir. Hiç değilse o zaman yalan söylemez. Perdelerini indirip, içine dönebilir. O zaman rol yapmaya gerek kalmaz, bir kaç farklı yüz taşımaya ya da sahte jestlere. Böyle olduğuna inanır insan. Ama gördüğün gibi gerçeklik bizimle dalga geçer. Sığınağın yeterince sağlam değil. Her tarafından yaşam parçaları sızıyor ve tepki vermeye zorlanıyorsun. Kimse gerçek mi yoksa sahte mi diye sorgulamıyor. Kimse sen gerçek misin yoksa yalan mısın demiyor. Bu sorunun yalnızca tiyatroda bir önemi olabilir. Belki orada bile değil. Seni anlıyorum Elisabeth, susmanı anlıyorum. Hareket etmemeni anlıyorum. İsteksizliğini fantastik bir sisteme bağlamışsın. Anlıyor ve hayranlık duyuyorum. Bitene kadar bu oyunu oynamalısın. Ancak o zaman bırakabilirsin. Tıpkı diğer rollerini bıraktığın gibi bunu da yavaş yavaş bırakırsın.
Kullanıcı avatarı

Zorba
Sinefil
Mesajlar: 25
Kayıt: 28 Ağu 2024
Şehir: Edirne

Bugün Hangi Filmi İzlediniz?

Okunmamış mesaj gönderen Zorba »


2005 yapımı ve başrolünde Russell Crowe’n oynadığı bu film daha önce hikayesi hakkında fikrim olmayan ve hatta adını bile duymadığım böylesine bir hikayeyi izlemesi oldukça keyif vericiydi.

Yer yer hüzünlü, yer yer aşırı heyecanlı, akıcı ve etkileyici bu film aynı zamanda gerçek hikayeye dayanıyor.

Film de sevgi dolu aile yaşamı,umut ve azim öylesi güzel işlenmiş ki izlediğinizde asla pişman olmayıp tavsiye listenize alacağınızdan eminim.

Film hakkında bilgi sahibi olunması adına konusundan bahsedilecek olursa 1920 li yıllarda mutlu evli ve çocuklu Jim Braddock adlı boksörün ilk yıllarında büyük başarılar ve iyi paralar kazanırken flashforward yaşıyoruz ve bir anda kendimizi 4 yıl sonrası 1933 yılında Jim’in hayatının adeta altüst olduğunu, boksta kazandığı şöhretin ve kazandığı paraların sakatlanarak kaybettiğini,toplumda neredeyse acınacak halde alaya alınarak fakirlik içerisinde yaşamaya çalıştığı devletim yardım paraları ile karnını doyurabilecek durumda olan Jim’ in hikayesi ise bir noktadan sonra daha da ilginç bir hal alıyor. Boks komitesi tarafından lisansı da silinerek acınası bir hale gelmiş iken (bu arada tüm zorluklara karşı öyle tatlı ve bağlı bir aile tablosu var ki, duygularınızı ele geçiren de bu yönü zaten) Jim’ in hayatı ise filmin ortalarında bir gün çok ilginç bir teklifle gelen antrenörü sayesinde bir kez daha değişiyor.

Bu teklifin ne olduğunu ve Jim’ in hayatının nasıl tekrardan değiştiğini ise filmi izleyeceklerin seyir zevkini bozmamak ve merakı korumak adına söylemiyorum, bu kadar spoiler yeter :)

Kısacası bu Sindirella Adam’ı görmeniz gerek. İyi seyirler dilerim. (Bu arada film içinde ringte gerçekleşen boks maçları,boks severler için gerçekten hakkını veriyor)

Bu arada film de Jim’e dair Toplumsal tepkiler yani başarılı iken ardında ki kalabalık, yıldızı söndüğünde nasıl da aşağılayan ve hor gören hale geldiği… sahtekarlığın ve vefasızlığın boy gösterdiği bu durumlar beni insandan soğutuyor ama neyse ki Jim bunlara hiç aldanmadı. Ben bi noktada geri dönemezdim sanırım. Bu da benim toplumun etkisi altında kalışımla alakalı olurdu. Önemsememek lazım…

Neyse film de geçen küçük bir replik var ki çok etkileyici: Gazetecilerin karşısında röportaj verdiği esnada bir muhabir Jim’e “Ne için dövüşüyorsunuz?” Der Jim “süt” diye cevap verir. offfff izleyen anlayacaktır ne demek istediğimi.
En son svsknr tarafından 18 Nis 2025 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Kullanıcı avatarı

Konu yazarı
svsknr
Yönetici
Mesajlar: 991
Kayıt: 24 Ağu 2024
Şehir: Edirne
Ruh Hali:
Yaş: 43
İletişim:

Bugün Hangi Filmi İzlediniz?

Okunmamış mesaj gönderen svsknr »


En sonunda izleyebildimdim ama beklentilerimi karşıladı mı? Hayır... :pleur2:

Çekim açıları, diyaloglar, anlatım vs. "Ben bir Zeki Demirkubuz filmiyim!" diyor ama rahatsız eden bir şeyler var... Eski filmlerdeki o puslu hava yok... Bunun sebebi, yeni ekipmanlar ve kaliteli çekimler mi, yoksa kullanılan bazı müziklerin çiğliği mi emin değilim ama olmamış bir şeyler var...

Bunun dışında, bir arkadaşın yorumu, filmi çok güzel özetliyor: "Bu ülkede, kadının ayağı takılıp düşse, or*spu olur..." :-({|=
Ve yırtılmış bir tül gibi, savrulup duruyor zaman...
Cevapla
  • Benzer Konular
    Cevaplar
    Görüntüleme
    Son mesaj