Von Trier'in sinemaya bakış açısı, geleneksel anlatım biçimlerinden uzak, yenilikçi ve provokatif bir yaklaşımı içerir. Dogma 95 manifestosunun kurucularından biri olarak, sinemada doğallığı ve sadeliği savunmuştur. Bu manifestoya göre, filmler doğal ışık kullanmalı, sahne dekorları olmamalı ve kamera elde çekilmelidir. Bu kurallar, sinemanın daha gerçekçi ve samimi olmasını amaçlar.
Von Trier'in filmlerinde sıkça karşılaşılan temalar arasında insan doğasının karanlık yönleri, psikolojik derinlikler ve toplumsal eleştiriler bulunur. Filmlerinde genellikle güçlü kadın karakterler ve onların zorlu yaşam mücadeleleri ön plandadır. "Breaking the Waves", "Dancer in the Dark" ve "Melancholia" gibi filmler, bu temaların en iyi örneklerindendir.
Von Trier, sinemada tabu olarak kabul edilen konuları işlemekte cesur davranır. "Antichrist" ve "Nymphomaniac" gibi filmleri, cinsellik, şiddet ve psikolojik travma gibi konuları açıkça ele alır. Bu filmler, izleyiciyi rahatsız edici sahnelerle yüzleştirirken, aynı zamanda derin bir düşünce sürecine de davet eder.
Lars von Trier, sinema dünyasında kendine özgü bir yer edinmiş, cesur ve yenilikçi bir yönetmendir. Onun filmleri, izleyiciyi rahatsız eden ama aynı zamanda düşündüren yapısıyla dikkat çeker. Von Trier'in sinemaya getirdiği yenilikçi bakış açısı ve provokatif anlatım tarzı, sinema tarihine önemli bir katkı sağlamıştır.