Reklam engelleyicisi tespit edildi: Web sitemiz ziyaretçilerimize çevrimiçi reklamlar gösterebilir. Lütfen web sitemiz üzerindeki reklam engelleyicinizi devre dışı bırakarak bize destek olun.
Acı ve büyük bir kayıbın ardından Mahito'nun kendi travmasıyla yüzleşmesinin hikayesi Balıkçıl ve çocuk. 1937 yılında yazılan bir hikayeden yola çıkan Miyazaki Mahito'yu 2. Dünya Savaşı sonrasında içsel bir yolculuk ile resmediyor. Bir çok animasyon için bu tanımı kullanmak söz sanatı gibi kalırken Ghibli'nin el emeğiyle gerçek bir anlam buluyor resmetmek tanımı. Dış dunyayi resmederken kullandığı kasvetli renk paleti Mahito'nun fantastik içsel yolculuğunda daha canlı ve tehditkar renklere bürünüyor.
Bir büyüme hikayesine rehberlik eden Balıkçıl karakterini Miyazaki içsel yolculuğun kapısı olarak konumlandırmış. Mahito'nun yalnız dunyasinda kaybına giden bir yol bu. Onunla yıkıcı başlayan hikayesi gerçekleri kabulü ilr bitlikte bir barışmaya dönüyor.
Miyazaki ve Ghibli'nin el yapımı cizimleri ile uzun dönem devam eden bir hikâyenin son halkasını başarılı buldum. Gerçek ile iç dünyanın bazen düşmanca bazen dostça iç içe geçişini filmde net bir şekilde hissedebiliyorsunuz. Kendi kimliğinden beslrnen eşsiz bir yolculuğu bu hikaye. Hiç bitmesin istiyoruz.
Hamam, Ferzan Özpetek’in yönettiği bir dram filmidir. Film, İtalya’da yaşayan ve evlilik hayatında sorunlar yaşayan genç bir mimar olan Francesco’nun hikayesini anlatır. Francesco, İstanbul’da yaşayan teyzesinin ölümünün ardından ona miras kalan bir Türk hamamını devralmak için İstanbul’a gelir. İstanbul’da geçirdiği süre boyunca, Mehmet adında genç bir adamla tanışır ve aralarında derin bir ilişki gelişir.
Film, İstanbul’un büyüleyici atmosferinde geçen bir keşif ve dönüşüm hikayesidir. Francesco’nun hayatı, bu hamam ve yeni ilişkisi sayesinde beklenmedik bir şekilde değişecektir...
Ve yırtılmış bir tül gibi, savrulup duruyor zaman...
Sınıf ayrımcılığı, eşitsizlik ve insan doğasının karanlık tarafları gibi konuları ele alıyor olsa da, ilk film yeterliydi bence; uzatmaya gerek yoktu...
Ve yırtılmış bir tül gibi, savrulup duruyor zaman...
Defalarca izlediğim filmlere ekliycektim ama şu an yine izliyorum
Çokların çok olduğu yorumu görünce izleyeyim dedim. Ağır travmatik bir yapısı var. Dişlerimi yer yer sıktığımı fark ettim, bazen başımın ağrıdığını... Evet, musmutlu biri değilim ama varolan neşenizi hüzne çevirip sizi denizin dalgalarla kıyıya vurduğu nesne gibi yapıyor film. Darmadağınık, üzgün ve sinirliyim. Sinir @svsknr a, insan uyarır ponçik kalpliler izlemesin diye
Ekleme: Kadının hayatı travmaymış.
Ece Dizdar, merkez üssü Gölcük olan 17 Ağustos 1999 depreminde henüz 17 yaşındayken anne ve babasını kaybetti. Dizdar, depremin ardından ünlü oyuncu Hatice Aslan tarafından evlat edinilmiştir.
Aslında MUBİ'den bir başyapıt bekliyordum açıkçası ama ilk 30 dk ve 1 saat içinde, standart bir Netflix filmi ile karşı karşıya kaldığımı düşündüm ve oldukça hayal kırıklığına uğradım doğrusu... Biraz daha ilerleyince toparlamadı değil; Bir an için, Requiem for a Dream izliyor hissine kapıldım, bir an için de Die tödliche Maria... Fakat ne yazık ki, finalde ikisi de değil ):
Kötümü? Değil ama beklentilerimi karşıladığını da söylemeyeceğim...
Siz bu iki filmi izleyin:
Ve yırtılmış bir tül gibi, savrulup duruyor zaman...
Defalarca izlediğim filmlere ekliycektim ama şu an yine izliyorum
Çokların çok olduğu yorumu görünce izleyeyim dedim. Ağır travmatik bir yapısı var. Dişlerimi yer yer sıktığımı fark ettim, bazen başımın ağrıdığını... Evet, musmutlu biri değilim ama varolan neşenizi hüzne çevirip sizi denizin dalgalarla kıyıya vurduğu nesne gibi yapıyor film. Darmadağınık, üzgün ve sinirliyim. Sinir @svsknr a, insan uyarır ponçik kalpliler izlemesin diye
Ekleme: Kadının hayatı travmaymış.
Ece Dizdar, merkez üssü Gölcük olan 17 Ağustos 1999 depreminde henüz 17 yaşındayken anne ve babasını kaybetti. Dizdar, depremin ardından ünlü oyuncu Hatice Aslan tarafından evlat edinilmiştir.
Bir film, bunca duyguyu yaşatabiliyorsa eğer, çok çok ama çok iyi filmdir (:
Ve yırtılmış bir tül gibi, savrulup duruyor zaman...