Soğuktu ve yağmur çiseliyordu. Bay K. o gün biraz boş vakit bulmuş, bu boş vakti nasıl değerlendireceğini düşünüyordu. Evde oturup kitap okuyabilir, radyoyu açıp müzik dinleyebilir ya da uzun süredir ihmal ettiği bekâr evini temizlemeye girişebilirdi. Ama Bay K.'nın içinden bunların hiçbirini yapmak gelmiyordu. Sonra aklına, geçenlerde bir sinema mecmuasında okuduğu bir film geldi. Mecmuanın entel geçinen ve hemen her filme dudak büken yazarları nedense bu filme övgüler yağdırmış, filmi yere göğe sığdıramamıştı. Bay K. ister istemez meraklanmış, "bu kadar övgülere mazhar olduğuna göre iyi bir film olmalı" diye düşünmüş, sonra da filmin hangi sinemalarda gösterildiğini öğrenmek için gazeteyi eline almıştı. Ancak sonuç biraz şaşırtıcı olmuştu, zira film sadece tek bir sinemada gösteriliyordu. Beyoğlu'nda, İstiklal caddesindeki bu sinemaya daha önce de gitmiş olan Bay K. üstünü başını giyinip sinemanın yolunu tutmuştu. Bu kadar önemli filmi sinemada izlemek gerek, diye düşünmüştü Bay K. Caddeye vardığında her zamanki gibi bir insan kalabalığı onu karşılamıştı. Caddenin kalabalığı bir türlü geçmek bilmiyordu. Bir yerlere yetişmeye çalışanlar, citta slow takılanlar, sokak çalgıcıları, enteller, danteller... caddeyi her zamanki gibi rengârenk bir görünüme sokmuştu. Bay K. kalabalığa fazla aldırış etmeden, kararlı adımlarla sinemaya doğru yürümeye karar vermişti. Sinemanın olduğu sokağa vardığında derin bir nefes almış, bilet parasını hazırlamaya başlamıştı. İstanbul'un sokaktan girilen son tarihî sinemalarından biriydi bu. Sinemalar birer birer kapanıyor, hemen hepsi modern bir AVM'nin parçası hâline getiriliyordu. Bu gidişat karşısında hemen her sinemasever gibi Bay K. da derin bir üzüntü duyuyordu. Şu an girmekte olduğu sinemanın bu gidişata daha ne kadar dayanacağı meçhuldü. Bu düşünceler içinde gişeye yönelen Bay K. izlemek istediği filme bir bilet aldı. Neyse ki zamanında yetişmişti. Filmin başını kaçırmayı hiç sevmiyordu Bay K. Bir keresinde bir mecmuada "filmin başını kaçıracağınıza hiç izlemeyin daha iyi" diye bir yazı okumuştu. Nerede okumuştu, ne zaman okumuştu, hatırlamıyordu Bay K. ancak bu cümle kafasında yer etmişti ve o günden beri de filmlerin başını kaçırmamaya çalışıyordu. "Aslında mantıklı" diye düşünmüştü Bay K. Ne de olsa filmin başı filme girizgâh niteliği taşıyordu. Lisedeki edebiyat hocasının sık sık tekrarladığı "giriş, gelişme, sonuç" üçlemesindeki "giriş"i temsil ediyordu filmin başı. O hâlde önemliydi ve kaçırmak olmazdı. Böylece filmin oynadığı salona girdi Bay K. Işıkların çoktan söndüğünü gören Bay K. filmin çoktan başlamış olduğu yönünde bir endişeye kapılınca yüreği bir an için hop etmişti. Ancak neyse ki endişeleri yersizdi, çünkü perdede dönen görüntüler reklamlardı ve film henüz başlamamıştı. Derin bir oh çeken Bay K. işte o anda salonun boş olduğunu fark etmişti. Ancak biraz daha dikkatli bakınca salonun aslında boş olmadığını, karanlık salonda iki kişinin olduğunu görmüştü. "Karanlıkta sevişmeye gelmiş iki genç olmalı" diye düşünmüştü Bay K. Sinemaya sevişmeye gelenlere bir türlü anlam veremiyordu. Çünkü Bay K.'nın düşüncesine göre sinemada bütün dikkat filme verilmeliydi. Bay K.'nın henüz bir kız arkadaşı olmamıştı ama olsaydı bile onu muhtemelen sinemaya götürmezdi, çünkü sinemada dikkatini dağıtacak hiçbir şey istemiyordu. Bu yüzden Bay K. filmleri genelde tek başına izlerdi. Birkaç kez arkadaşlarıyla sinemaya gitmiş, arkadaşları film boyunca vıdı vıdı konuşunca Bay K. illallah demiş, o günden sonra da filmlere tek başına gitmeye karar vermişti. Ona göre filmin yeri başka, arkadaşların-gerek kız, gerek erkek- yeri başkaydı. Hepsinin ayrı bir yeri ve zamanı vardı. Şu an filmin zamanıydı ve bütün dikkatini de filme vermek istiyordu. Kafasında bu düşünceler dolanırken reklamlar sona ermiş ve film nihayet başlamıştı. Ancak film gereğinden fazla ağır ilerliyor, en sabırlı izleyicinin bile sabrını zorlayacak cinsten bir durağanlıkta akıyordu. "Şu sinema yazarları da ne tuhaf insanlar canım!" diye düşünmüştü Bay K. "Nerede durağan bir film varsa hemen onu göklere çıkarıyorlar." "Bu muydu yazarların öve öve bitiremediği film?" diye düşünmüştü Bay K. ancak bu düşüncelerini sesli bir şekilde dile getirmemeye gayret ediyor, entel tayfanın hışmına uğramaktan korkuyordu. Onca mürekkep yalamış sinema mecmuası yazarları bu filmi yere göğe sığdıramadığına göre elbet bir bildikleri vardı, diye düşünerek teselli bulmaya çalıştı Bay K. Sonunda film bitmişti. Neye uğradığını şaşıran Bay K. gözünü ovuşturarak koltuktan kalkmış, çıkışa doğru yönelmişti. Çiseleyen yağmur şiddetlenmiş, bardaktan boşanırcasına yağmaya başlamıştı. Şemsiyesini yanında getirmemiş olan Bay K. yağmur dinene kadar saçağın altında beklemeye karar vermişti. Bir süre sonra sevişen genç çift de salondan çıkmış, çıkışa doğru yönelmişti. Ancak "sevişen genç çift" yaklaştıkça, Bay K. onların genç olmadıklarını, orta yaşı çoktan geride bırakmış yaşlı bir çift olduklarını fark etmişti. Karanlık salon Bay K.'nın gözüne oyunlar oynamıştı yine. Bay K. sevişen genç bir çift olduklarını zannederek, boşuna bu çifti kıskanmıştı. Kapıdan çıkan yaşlı çift sokağa adım atmamış, Bay K. gibi saçağın altında beklemeye karar vermişti. Bir süre yağmurun sesinden başka bir şey duyulmaz olmuştu. Sessizliği bozan şey yaşlı çiftten erkek olanın "Pardon, bakar mısınız?" sorusu olmuştu. Bay K. önce sorunun kendisine yöneltilmediğini düşünerek aldırış etmemiş, ancak sorunun kendisine yöneltildiğini fark edince mecburen cevap vermişti: "Buyurun?". Yaşlı adam "Filmi beğendiniz mi? Sizce bu film tutar mı?" diye sorarak Bay K.'yı şaşırtmıştı, ancak devamında sorduğu soru daha da şaşırtıcıydı: "Biz bu filmi çeken yönetmenin akrabalarıyız. Filme 150 bin TL yatırdık. Film bu parayı gişede toparlar mı?" Bay K. gerçekten şaşırmıştı. Sevişen genç çift zannettiği bu yaşlı çift meğerse filmin yapımcılarıydı ve filmin gişe hasılatı hakkında endişe içindeydiler ve Bay K.'nın değerli fikirlerini soruyorlardı. Bay K. bu durum karşısında biraz gururlanmıştı. Eh, tabii ki de Bay K.'ya soracaklardı. Ne de olsa Bay K. yılların sinemaseveri, film festivallerinin müdavimi, sinema mecmualarını hatmeden bir okuyucu ve Allah bilir daha neler nelerdi... Tabii ki ona sorulacaktı. Ancak filmin durumu hiç iç açıcı değildi. "Film bir bu salonda, bir de Ankara'daki bir salonda gösterime girdi." diye eklemişti yaşlı adam. Filmin durumu gerçekten de hiç iç açıcı değildi. Koca ülkede sadece iki sinemada gösterime girmişti ve filmin gişe hasılatı ne olacak diye soruluyordu. Bu yaşlı çifti incitmeden, acı gerçeği alıştıra alıştıra nasıl söyleyebilirdi Bay K.? İşte Bay K. kafasında bunun hesabını yapıyordu. Sonra öksürüp boğazını temizleyerek konuşmaya başladı ve "Film eleştirel anlamda başarılı olabilir. Bu tür filmler Avrupa'da, mesela Fransa'da, gösterime girse epey bir seyirci kitlesi toplayabilir, ancak Türkiye'de gişe anlamında başarılı olacağına pek ihtimal vermiyorum." diyerek değerli düşüncelerini ifade buyurmuştu Bay K. Bu esnada yağmur biraz dinmiş, tek tük damlalar hâlinde yağmaya başlamıştı. Artık yola koyulma vakti gelmişti. Yaşlı adam "Teşekkür ederim." diyerek yanıt vermiş ve eşiyle birlikte saçağın altından çıkmış, "Hoşça kalın." diyerek caddeye doğru yönelmişti. Bir süre sonra Bay K. da daha fazla saçağın altında beklemeye gerek olmadığını düşünerek caddeye doğru yönelmişti. Caddede yağmura aldırış etmeden akıp giden kalabalığa karışan Bay K. "Bu filmi ileride ikinci kez izlemek gerek." diye düşünerek adımlarını sıklaştırmıştı. Bir süre sonra da kalabalığın içinde yitip gitmişti. Hâlâ soğuktu ve yağmur hâlâ çiselemeye devam ediyordu.